2013-2014 sezonunun son düdüğü çaldığında Beşiktaş, Gençlerbirliği karşısında aldığı beraberlikle ligi üçüncü sırada tamamladı. Bir yandan sahada galibiyet beklerken, diğer yandan içten içe Galatasaray’ın kendi evinde Kayseri Erciyesspor’a puan bırakmasını umut ettik. Ama sormak lazım: Sen işi bu hale düşürdükten sonra el âlem seni mi düşünecek? O hesapların, o hayallerin çoktan sahada bitmesi gerekirdi.
Sezona fırtına gibi
başlayan Beşiktaş, eğer o rüzgârını koruyabilseydi, eğer Olimpiyat Stadyumu'nu
kendi evi gibi benimseyip mücadele edebilseydi, belki bugün şampiyonluğu
konuşuyor olacaktık. Bir puan farkla önümüzde ligi tamamlayan Galatasaray,
Şampiyonlar Ligi kapısını doğrudan araladı.
Ama şimdi mesele şu: Eğer Beşiktaş gerçekten büyük bir takımsa, eğer o yeni stadyumla önümüzdeki sezon beyaz bir sayfa açacaksa, hangi rakip çıkarsa çıksın, bir ön elemeden geçebilecek güce sahip olmalı. Yok eğer Şampiyonlar Ligi’ne gidip flaş lig takımlarına üçer gol atmayı hayal edemiyorsan, ne işin var orada? O stadyum yalnızca bir bina değil, orası bir hayalin sahnesi olacak.
Takıma gelince...
Almeida yine golünü attı. Bence bu adam, Şampiyonlar Ligi’nde çok canlar yakar.
Tolga, yıllardır özlemini çektiğimiz kaleciydi; o güven duygusunu verdi, birkaç
yıl bu huzur yeter bize. Serdar, geri döndü ve hiç ara vermemiş gibi yine makine
düzeninde çalışıyor. Pedro ve Ramon... Bilic’in gözdeleri ve doğruyu söylemek
gerekirse, benim de öyle. Beşiktaş’a yakışıyorlar. Jones bir türlü parlayamadı
ama faydalıydı, yolu açık olsun. Gökhan? Fikrimi değiştirmedim: Satın alma,
yine kirala. İstanbul büyüsüne kapılıp kaybolan yıldızlardan olmasın. Oğuzhan…
İşte asıl gelecek onda. Gözümüz onun üzerinde, yeni sezonun yıldızı olmaya
aday. Atiba? O adamın hakkı ödenmez. Defansın bel kemiği ama gerektiğinde atağa
kalkıyor, takımı ileri taşıyor. Olcay? İki sezonu tek bir maç sektirmeden
tamamlayan bir adam... Helal olsun, büyük kaptanlığa yürüyor. Kerim’in her
çalımı, gelecek için umut saçıyor; yeter ki şans bulsun. Bilic ise sahada
değilse bile ruhuyla oradaydı; sanırsın oyuncu olsa kendini oyuna sokacak.
Maça gelirsek... En tartışmalı an penaltı pozisyonuydu. O top koluna çarptı diye penaltı çalınır mı? Dünyanın neresinde böyle karar veriliyor, merak ediyorum. Madem adaletin peşindeydin, sert faul yapan oyuncuya da kartını gösterecektin. Onun dışında klasik bir Beşiktaş izledik: Atak yapan, fırsatları harcayan ve ilk bulduğu pozisyonda golü yiyen bir Beşiktaş...
Ve bir sezon daha böylece kapandı. Dileğim, 2014-2015’te hem ligde hem kupada hem Avrupa’da sahada fırtına gibi esen bir Kara Kartal izlemek. Umut hep var; çünkü biz Beşiktaşlıyız.
Stadyum: Atatürk Olimpiyat Stadyumu.
Hakemler: İlker Meral, Nihat Mızrak, İsmail Şencan.
Beşiktaş: Tolga Zengin, Serdar Kurtuluş, Pedro Franco, Jones, Motta, Gökhan
Töre, Atiba, Oğuzhan, Kerim (Ömer Şişmanoğlu dk. 82), Olcay Şahan (Holosko dk.
65), Almeida.
Teknik Direktör: Slaven Bilic.
Gençlerbirliği: Ferhat Kaplan, Hakan, Ahmet, Kulusic, Tosic, Oktay, Gosso, Doğa, Jimmy
(Uğur dk. 88), Mervan (Deniz Naki dk. 89), Nizamettin.
Teknik Direktör: Mehmet Özdilek.
Goller: Almeida (dk. 35) (Beşiktaş), Mervan (dk. 58) (Gençlerbirliği)
Kırmızı Kart: Oğuzhan Özyakup (dk. 90+3) (Beşiktaş)
Sarı Kartlar: Jones (Beşiktaş), Gosso, Ferhat, Nizamettin (Gençlerbirliği)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder