Dün gece, maçın başlama düdüğü çalana dek bu karşılaşmanın ne Beşiktaş için ne de Elazığspor için ne denli dramatik bir anlam taşıdığını tam idrak edememişim. Bir yanda doğrudan Şampiyonlar Ligi’ne katılma sevdası, diğer yanda Süper Lig’de kalma ümidi... Elazığspor’un kaderi kendi ellerindeydi; ama Beşiktaş, Trabzonspor’un Galatasaray’ı mağlup etmesini beklemek zorundaydı. Elbette bu noktaya gelinmesinde, haftalar önce kaybedilen o kritik puanların payı büyüktü.
Ne acıdır ki, bu noktada yalnız sahada oynanan futbolun değil, masa başında yapılan yanlışların da izleri var. Eskiden bu formayı, çocukluk odasının duvarlarını Beşiktaş posterleriyle donatan, kalbi Kara Kartal sevgisiyle atan oyuncular giyerdi. Eneramo gibi Beşiktaş kültürüne uzak isimlerin bu formayı taşıması düşünülemezdi. Bugün geldiğimiz noktada, Beşiktaş duruşunu bilmeyen birini transfer edersen, o da senin kiralık gönderdiğin takımla karşına çıkar, son dakikada golünü atar, sevinç gösterisini de yapar. Suçlayamazsın. Suç baştan, yanlış transferde. Çünkü onun için Beşiktaşlı olmak bir anlam taşımıyor ki.
Ve işte bu yüzden, Trabzon’dan gelecek mucize bir haber beklersin, Elazığspor karşısında puan ararsın, ama aslında bu kader sezon başında yazılmıştır. Küçücük bir karar, kelebek etkisiyle bugünlere yön vermiştir...
Maça gelince… On beş
dakika izledim ve şunu gördüm: Ne Beşiktaş o büyük hedefe yanıyor, ne
Elazığspor ligde kalmaya… Tribündeki taraftar kendini parçalıyor, ekran
başındakiler adeta ceplerine para konacakmış gibi geriliyor; sahadaki oyuncular
ise rahat. Bu nasıl iştir? Kader maçları böyle mi oynanır? Sahada kıran kırana
bir mücadele olması gerekirdi, öyle ki nefes alacak vakit bile bulamamalıydık.
Oysa oyun öyle sönüktü ki, futbolun ruhu sahada yoktu.
Elazığspor’a bakıyorum; tam beş eski Beşiktaşlı oyuncu sahada. Batuhan, beklediğimden sakin; “Bu maçta kesin bir skandal çıkarır,” demiştim içimden ama olaysız tamamladı. İbrahim, öfkesine yenik düştü, kırmızı kartla sahadan atıldı. Okan Buruk… O iyi yürekli adam, Beşiktaş formasını terlettiği günlerden hatırlıyorum; centilmenliğiyle hafızalarda. Böyle bir maçta rakip olmasını istemezdim.
Beşiktaş cephesine
gelirsek… Gökhan, bar olayından sonra üzerinde dolaşan kötü havayı, attığı
golle bir nebze dağıttı. Ama şunu unutmamalı: Eğer bu oyuncu sezon sonunda
bonservisiyle alınırsa, performansında düşüş yaşanabilir. Hep böyle olmadı mı?
Beşiktaş’a kalıcı gelen nice oyuncu, bir rehavete kapılmadı mı? “Asıl şimdi
oynayacaksın, kardeşim!” demek yetmiyor. Oynamayana para vermeyeceksin. Garanti
ücret nedir ki? İmza at, yan gel yat. En doğrusu Gökhan’ı yine kiralamak; o
zaman bereketli oluyor.
Almeida… Gol atmayınca görünmüyor sanıyorlar ama o her yerde: basıyor, pres yapıyor, defansa geliyor. Yaşı otuzu bulmuş, bırak bir yıl daha kalsın. Şampiyonlar Ligi’nde o gollerini yine atar. O bu sahaların adamı.
Ve son perde:
Trabzon’dan beklenen müjde gelmedi; Galatasaray dört golle galip. Biz ise
Elazığ’ı ligden düşüren golümüzle üç puanı aldık ama haftaya yine üçüncü
girdik. Şimdi son hafta matematiği: Galatasaray berabere kalacak, biz Gençler’i
yeneceğiz, sonra şöyle olacak, böyle olacak… Boşuna diyorum, kelebek etkisi. O
kanat çırpış sezon başında oldu; biz şimdi yalnızca yazılmış kaderi yaşıyoruz.
Üzülmeye gerek kalmadı…
Stadyum: Atatürk Stadyumu
Hakemler: Tolga Özkalfa, Mustafa Emre Eyisoy, Ekrem Kan.
Elazığspor: Ivesa, Deniz Aslan (Dk.46 Tello), Vranjes (Dk. 67 İbrahim Kaş),
Çağlar, Marvin, Sane, Mehmet Nas (Dk.59 Serdar Özkan), Tanju, Deniz Yılmaz,
Serdar Gürler, Batuhan.
Teknik Direktör: Okan Buruk.
Beşiktaş: Tolga - Serdar Kurtuluş, Jones, Franco, Motta, Gökhan, Atiba,
Oğuzhan (Dk.88 İsmail), Veli, Olcay, (Dk.84 Mustafa Pektemek), Almeida.
Teknik Direktör: Slaven Bilic.
Goller: Dk.39 Gökhan Töre (Beşiktaş)
Kırmızı Kart: Dk.80 İbrahim Kaş (Elazığspor)
Sarı Kartlar: Dk.45 Batuhan, Dk.74 Deniz Yılmaz, Dk.80 Tello, Dk.81 Ivesa (Elazığspor), Dk.34 Motta, Gökhan Töre, Dk.87 Mustafa Pektemek (Beşiktaş)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder