Beşiktaş, 2015 yılındaki ilk resmi maçında Galatasaray’a Olimpiyat Stadı’nda 2-0 mağlup olarak liderlik koltuğunu Fenerbahçe’ye devretti. Özellikle ikinci yarıda sergilediği tutuk oyun, yapılan oyuncu değişikliklerine rağmen kara kartalı galibiyete taşıyamadı.
Kuşkusuz, tribünleri soğuk havaya rağmen dolduran on binlerce Beşiktaşlı gibi ben de bu gece Galatasaray’ı yeneceğimize yürekten inanmıştım. Maç yoğun yağmur altında başladı. Sahadaki ilk dikkatimi çeken şey, Galatasaray’ın inanılmaz bir yayılımla Beşiktaş’a alan bırakmamasıydı. Öyle ki, gözlerime inanamadım, neredeyse sahada on dört kişi olduklarına yemin edebilirdim. Elbette bu mümkün değildi ama Beşiktaş’ı örümcek ağı gibi sarmışlardı. Kara kartal nefes alacak boşluk bulmakta zorlandı.
Savunmada özellikle
Semih’in performansı göz kamaştırıcıydı; öylesine etkiliydi ki, onu iki kişilik
bir savunmacı gibi izledik. Galatasaray sahaya kazanmak için çıkmıştı ama
oynayarak değil, oynatmayarak. Beşiktaş’ı durdurmak adına ne gerekiyorsa
yapacaklarını önceden çalışmışlar. Ve bunu fazlasıyla başardılar.
50. dakikada Melo, ceza sahasında tüm “profesyonel” numaralarını sergileyerek golü buldu. Açıkçası, bu dakikaya kadar Galatasaray’a hakkını teslim etmek istedim. “Beşiktaş’ı nasıl yenersin?” dersinin uygulamalı bir versiyonunu izliyorduk. Galatasaray bile artık Beşiktaş’ı yenmek için dişe diş oynamıyorsa, bunu gurur meselesi mi yapmalıydım, bilemedim. Ama sonuç ortadaydı: Gol gelmişti.
Maçın 15. dakikasından itibaren Galatasaraylı oyuncuların Veli üzerine oynayacağını anlamıştım. 62. dakikada, hakem beklenen darbeyi vurdu ve Veli’ye inanılmaz bir kırmızı kart gösterdi. El uzatan rakibine aynı şekilde karşılık veren Veli, sanki pusuya düşürülmüş gibiydi. Hakem bir an bile tereddüt etmeden kartı çıkardı. Maç orada bitti. Orta saha çöktü, Bilic ne kadar müdahale etse de takım bir su borusu gibi sızdırmaya başladı. Demba’nın yokluğu, Atiba’nın yalnızlığı, Gökhan’ın yalnızlığı... Her şey birer birer çözüldü.
Beşiktaş o kadar oyundan düştü ki, son dakikalarda yapılan her hücum girişimi yorgun bir umutsuzluk taşıyordu. Hakemin maçı iki dakika bile uzatmayacağını düşünmüştüm ama beş dakika ekledi. Ve ne olduysa, o beş dakikada ikinci gol de geldi. O an televizyonu kapattım. Fişini de çektim. İçimde bir korku vardı: Ya yanlışlıkla yeniden açılırsa ve spiker “Geçmiş olsun Beşiktaş” derse, sinirime hâkim olamazdım.
Bu gece derin bir yara aldık. Ne yazık ki Beşiktaş bunu hak etmedi. Ama maç bitti. Şimdi sadece “önümüzdeki maçlara bakacağız” klişesi kaldı elimizde. Ve maalesef bu sefer onu üzülerek söylüyorum.
Stadyum: Atatürk Olimpiyat Stadyumu.
Hakemler: Cüneyt Çakır, Bahattin Duran, Tarık Ongun, Özgüç Türkalp. (4. Hakem)
Beşiktaş: Tolga, Serdar, Pedro, Ersan, Motta, Veli, Gökhan, Sosa (Dk.85 İsmail),
Oğuzhan, Olcay (Dk.66 Kerim), Demba Ba (Dk.75 Cenk T.)
Yedekler: Cenk G., Atınç, Ümit, İsmail, Uğur, Kerim, Cenk T.
Teknik Direktör: Slaven Bilic.
Galatasaray: Muslera, Chedjou, Sabri, Semih, Telles, Emre, Selçuk, Sneijder (Dk.80
Olcan), Melo (Dk.71 Bruma), Umut (Dk.60 Hamit), Burak.
Yedekler: Sinan, Hakan, Hamit, Yasin, Olcan, Pandev, Bruma.
Teknik Direktör: Hamza Hamzaoğlu.
Goller: Melo (Dk.50), Burak (Dk.90+5)
Sarı Kartlar: Ersan (Dk.20), Emre (Dk.90+1)
Kırmızı Kart: Veli (Dk.62)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder